Meyhâneye edebe riâyet etmeden ayak basma! Çünkü meyhâne kapısının sâlikleri, pâdişah mahremleridir.
Cefâ etmek, dervişlik ve sâliklik işi değil! Şarap sun, bu yolcular yol ehli değiller!
Aşk yoksullarını hor görme!
Bu kavim, kemersiz pâdişah, tâcsız Hüsrev’dirler. Aklını başına al! İstiğnâ rüzgârı esti mi, binlerce ibâdet harmanını yarım arpaya bile almazlar. Yetmiş iki milletin hepsini de mâzur gör. Çünkü hakikati görmedikleri için masal kapısını çalarlar!
Öğüt kabul etmeyen Hâfız, senin gamzenin şehîdi oldu. Söz dinlemeyen, kılıcı hak eder. Yüzsuyumu hor görme! Bulutun feyzi benim gözyaşlarım olmadıkça Aden incisini meydana getiremez!
Meyhâne pîri, tortulu şarap içen müridine ne de güzel dedi: Bir alay ham kişiye yanmış gönlün ahvalini söyleme!
Güzel geçen günler, sevgiliyle geçen günlermiş. Ondan ötesi hep abes, hep beyhûde!
Târikat duraklarından nereyi seyrettiysek, gördük ki âşıklarla zâhitlik, birbirinden ayrılmış, bir arada olmuyor.
Bana, seni ağlatıp inleyerek öldürürüm dedi ama gördüm ki gizlice, bu gönlü yanık âşığa bakmakta!
Gönül, avucuna bir hayli kan toplamıştı. Fakat göz, bu kanları döküp gitti. Allah Allah… kim toplamıştı, kim telef etti?
Otuz yıldır dert meşakkat çektim de nihâyet bundan kurtuluş, iki yıllık şarabın elindeymiş!
Şirazlı Hâfız’dan