Haydi, sevdiğini söyle!
Bana, beni sevdiğini… Ona, öbürüne herkese, herkesi sevdiğini söyle!
Çünkü sevdiğini iyi biliyorum. O hâlde söyle şunu!
Sevdiğini söylemenin tehiri olmaz, olmamalı. Vakit çok az… Vakit, bir nokta kadar küçük ve kısa… O hâlde söyle şunu!
Beni, herkesi ve her şeyi sevdiğini; sevme arzusuyla dolu olduğunu çok iyi biliyorum; n’olur, bunu açıkla, sevdiğini ilân et!
Zîrâ bu, son şansın olabilir, kazâya bırakılacak bir ibâdet değil bu!
Nefes boruna giren hava, dışarı çıkmayabilir ve sen îmansız giden bir münkir gibi; sevgini açığa vurmadan ölebilirsin.
Haydi, âlimi câhili, zengini fakiri, erkeği dişiyi, zenciyi Türk’ü sevdiğini haykır.
Çünkü onları sevdiğini, sevmen gerektiğini biliyorum. O hâlde söyle! Îsevî’yi Mûsevî’yi, putperesti Mecûsîyi… Hepsini, hepsini sevdiğini söyle!
Ne olacaksa şu vaktin içinde olacak. Vaktin hükmüne râzı ol, söyle şunu!
Kıyâmet şimdi kopabilir; Nuh Tûfânı bilmem kaçıncı defâ ortalığı yeniden karıştırabilir ve sen: “Ah!..” diyebilirsin; “keşke…”nin budala mânâsızlığında çırpınabilirsin.
En iyisi söyle, sevgini ortaya dök, kurtul!
İslâm’ın mü’mini olmak istiyorsan acele et! Yoksa aşkın münkiri olacaksın; haydi n’olur… Sevdiğini biliyorum, söyle şunu!
Ey nefsim, sevdiğini söyle!