SAINT ANTOINE’IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Çelik Baharoğlu
Türk îman ve kültür prensipleri her dönemde halkın gündelik hayâtını, çalışmasını, yaşayışını hulâsa ferdin doğumdan ölüme hayâtının her devresini şekillendirmiş, güzelleştirmiş, Hz Peygamber’in ahlâkı ile yoğurmaya gayret etmiştir.
Hz Yûnus’un “Yaratılmışı severiz, Yaradan’dan ötürü” deyişini umde edinen Türk insanı temâs ettiği her canlıya, insana ve topluluğa saygı ve şefkatle yaklaşmıştır. Kezâ, idâresi altında olmasına rağmen, kendi milliyetinden ve dîninden olmayan insanlara davranışı ile Osmanlı Devleti dönemi bu ulvî anlayışın misâlleri ile doludur. Sâdece devlet idâresi tarafından değil, her seviyedeki Türk insanının düstûr edindiği bu hikmeti Muhterem Tekin Uğurel Beyefendi 1998 yılında Kubbealtı Gençleri’nin dâveti ile Kütahya’yı anlatması istenmesi netîcesinde kaleme aldığı “Bizim Mahalle” isimli hâtırâtında çocukluğundaki Rum komşularından bahsederek şöyle anlatıyor:
“Öyle iç içe ve o derece saygılı idik ki; Rum âilelerden birine oturmaya gidileceği zaman biz çocuklara sıkı sıkıya tenbihte bulunan büyüklerimiz:
“- Sakın ha, gâvur gibi; Rum, yâhut Yunanlı gibi kelimeleri kullanmayın!” diye, uyarırlardı. … Din, ırk ve milliyet ayrımı ifâde eden en küçük îmâdan bile bucak bucak kaçılırdı. Üstelik, bu kabil îkazları yapanlar, çoğu kimsenin “câhil” yerine koyduğu, dünkü analarımız – ninelerimizdi.
…
Bizim dinî günlerimizde, meselâ kandillerde yapılan ve dağıtılan her “adak” hiç atlanmaksızın Rum komşulara da verilirdi. Buna karşılık, onlar da kendi dinî günlerinde ne yaparlarsa bize de getirirler ve o şey her ne ise: “Allah kabûl etsin!” denilerek alınırdı.
Böyle şeyleri, biz çocuklar – her nedense – burun kıvırıp yemesek bile, büyüklerimiz: “Allâh’ın nîmeti..” diyerek, yerlerdi.”
İnsan davranışlarını düzenleyen bu hikmetli prensipler sâyesinde Türk’ün idâreciliği ile bu topraklar ve çevresinde yüzyıllar boyu “cihâna parmak ısırtan” barış, dirlik, düzen hâkim olmuştur. Türk şehirlerinin ve mimârî mîrâsının ögeleri olan târihî yapılar ve yerleşmeler belge niteliği taşıyan görgü tanıkları olarak karşımıza çıkmaktadır. İstanbul Beyoğlu’nda İstiklâl Caddesi üzerinde Galatasaray’dan Tünel’e doğru ilerlerken sol kolda kalan Saint Antoine Katolik Kilisesi bu yapılardan birisidir.
İstiklal Caddesi’ne cephesi olan ve kiliseye akar sağlanması amacıyla inşâ edilen altı katlı apartman blokları, avlusu, kilise binâsı ve manastırı ile küçük bir yerleşke oluşturan yapının temel atma töreni 1906’da yapılmış, inşaat 1912’de tamamlanmıştır. İstanbul doğumlu olan İtalyan mîmar Giulio Mongeri tarafından neogotik üslûp içinde Lombardia Gotiği denilen tarzda tasarlanan kilise İstanbul’un ilk betonarme yapılarından birisidir1.
Kilise binası eğimli bir arâzide doğu – batı doğrultusunda konumlanmıştır ve aksiyel simetrik Lâtin Haçı planlıdır. Yapının ana taşıyıcıları deste sütûn tarzındaki altışar ayaktır. Bu ayaklar birbirine sivri kemerlerin oluşturduğu çapraz kaburgalı tonozlar ile bağlanır ve iri yaprak motifleri ile bezenmiş başlıklar ile sonlanır.
Binânın ön cephesi sıvasızdır ve “şahbaz” markalı makine yapımı dolu tuğlalar ile kaplanmıştır2. Plastırlar ile sınırlanan giriş cephesi orta nefin biraz daha öne çıkması ile üç bölümlü olarak tasarlanmıştır. Bu aksiyel simetrik düzenlemede üzerlerinde Meryem Ana ve Aziz Antuan’ın resmedildiği, birisi ortada olan ve ana girişi oluşturan üç giriş kapısı bulunur. Bu kapıların üzerinde büyük gül pencereler yer alır. Geniş saçak silmesi altındaki mâvi renkte çiniler ve plastırlar üzerindeki dört yüksek baldaken ile sonlanır.
Hıristiyan inanışı gereğince Hz Îsâ’nın çektiği acıları ve sıkıntıyı mümkün mertebe az ışık ve çeşitli tasvîrler kullanarak oluşturulan kasvetli iç dekorasyon ile ziyâretçilere yaşatmayı hedefleyen mîmârî üslûp, kilise iç mekânını pek çok vitray, heykel ve kabartmalarla süslemiştir. Kilise içinde altarın üzerinde asılı olan ahşap oyma “çarmıhtaki Îsâ” heykeli ve Aziz Antuan’ın ahşap üzerine altın varaklı heykeli İtalyan heykeltıraş Luici Bresciani tarafından yapılmıştır3. Apsiste mermer mihrâbın üzerinde üçlü kabartmalar bulunur. Ortadaki kabartmada başında hâle bulunan koyun Hz Îsâ’yı temsîl etmektedir. Sol nef üzerinde ahşap gotik bir muhâfaza içinde Hz Îsâ’nın elleri çivili bir heykeli bulunur. Ayrıca her iki yan nef boyunca sıralanmış ayaklar üzerinde Hz Îsâ’nın çarmıha gerilişini konu alan ve “Haç Yolu” olarak adlandırılan bir dizi kabartma asılıdır4. Döşeme kaplamalarında üç farklı tip karo mozaik kullanılmıştır. Orta nef ve yan nefleri ayıran ayakların arasında yanlarında ince bordürler bulunan ve üzerlerinde haç motifleri resmedilmiş mozaikler bulunmaktadır.
Günümüzde İstanbul’un en popüler ve en fazla cemâati olan Hıristiyan mâbedi Saint Antoine Kilisesi’dir. Kilise cemâati genel olarak Polonyalılar ve İtalyanlardan oluşmaktadır. Fakat gerek konumu, gerek mîmarlık ve san’at târihi içindeki önemli yeri sebebiyle sâdece kendi cemâati değil, pek çok din ve milletten insanın ziyâret ettiği bir mekân olma özelliği taşır. Özellikle Müslüman Türk ziyâretçileri fazladır.
Başrâhip Peder Anton Bulai ile Temmuz 2005’te kilisenin tâdilâtına dâir yapılan görüşmede râhip, kilise iç dekorasyonunu oluşturan ve yüksek seviyede san’at ve târihî kıymeti hâiz bâzı kaplamaların değiştirilmesini istediğini nakletmişti. Bu durum özellikle döşemelerin mevcut haç motifli târihî karo mozaik kaplamasının kaldırılarak başka bir kaplama ile yenilenmesi noktasını temel almaktaydı. Kilise yönetimini bu talebe götüren durumun ise özellikle kiliseyi ziyâret eden Müslüman Türklerin, Hıristiyanlarca kutsal sayılan bu haç motifinin yerde bulunmasından ve üzerine basmaktan rahatsız olmaları yönündeki yoğun şikâyetleri netîcesinde ortaya çıkmış olduğu ifâde edildi.
Müslüman Türk kültüründeki sâdece kendi mukaddesâtı için değil, tüm milletlerin kutsal saydığı husûsiyetlere hürmetin bir başka nişânesi olan bu irfan, Sâmiha Annemiz’in Hâtıralarla Başbaşa kitabındaki Biz ve Onlar isimli yazısında şöyle anlatılmıştır:
“Londra’daydım. Bir İngiliz mîmar dostumun, teklîfi de aşan ısrarlarına hayır demek istemediğim için, nişanlısı ve bir Türk doktor ile akşamın oldukça geç saatinde dört kişi West Minister kilisesine gittik. … Esâsen, İngiliz dostum kiliseyi dolaşır ve dışarı çıkarken fark edilmesi çok güç bir noktayı sualleştirerek karşıma getirdi:
– Neden kilise içinde gezerken hep yere bakıyor ve bâzı noktaları atlayarak geçiyordunuz? Sonra dışarı çıkarken eşiğe de basmadınız, dedi.
Kilisenin zemîninde, aşağıdaki katta yatmakta olan kimselerin isimleri yazılı idi. Cesetlerin, tam bu isimlerin altında gömülü olduğunu biliyordum.
– Bizim için saygıda, ölü ile diri fark etmez. İşte bu yüzden de mübâreklediğiniz kimselerin üstlerine basmamak husûsunda îtinâ gösteriyordum, dedim.”
1 İstanbul Ansiklopedisi, Saint Antoine maddesi.
2 Girardelli, P.; Can, C. (1997), “Beyoğlu’nda Bir Latin Anıtı”, Yapı Dergisi, 183: 89 – 99.
3 a.g.e.
4 Saint Antoine Kilisesi resmî internet sitesi, http://www.sentantuan.com/