Yahya Kemâl, 1 Kasım 1958 günü hayâta gözlerini yumdu. Bugün, onun vefat yıldönümüdür. Büyük şâir ve mütefekkirimizin şu satırları -diğer pek çok yazısı gibi- bugünlerde çok daha mânidar geldi bana:
“Türk milleti bir dinde ve bir mezhepte olan ve Türkçe’yi müşterek lisan telâkkî eden, Türk, Kürt, Çerkez, Arnavut ve Boşnak unsurlarının kurûn-ı vustâ’dan beri –Orta Çağ’dan beri- terkîbiyle vücut bulmuş bir millettir. Bu kütle birdir, ayrılmaz; ancak kendi inkişâfını özler, kendinden olmayan ekalliyetlerin –azınlıkların- cemaat teşkîlâtını, mekteplerini hür bırakır.”
“Bu kütle birdir, ayrılmaz…”diyen Yahya Kemâl Beyatlı, acaba yanıldı mı? Yanıldıysa, nerede yanıldı?
Onun deyimiyle Orta Çağ’dan beri aynı dîne inanan ve aynı lisânı kullanan, değişik unsurlardan meydana gelen ve adına Türk Milleti diyegeldiğimiz bu “terkip” mi bozuldu yoksa?

Yahya Kemâl’in “din ve mezhep birliği” ile “Türkçe’yi müşterek lisan telâkkî etmekten” ibâret üç önemli şartı birlik sebebi olarak görmesi, üstteki suallerin cevaplandırılmasında birer anahtar özelliği taşımaktadır. Ki, bu üç şart vâr olduğu müddetçe “bu kütle birdir, ayrılmaz”, yâni Türk milleti bölünüp parçalanmaz diyor şâirimiz.
Peki, günümüze gelelim; şu sıralar -hattâ uzunca zamandır- hâlimiz nicedir?
Ârife târif gerekmez, demiş atalarımız ve hâlimizi anlamak için de ârif olmaya gerek yok! Ay aydın, hesap belli! Mal meydanda…
Sebep?
Yanılan Yahya Kemâl değil!
O’nun tesbitleri, benzeri bir avuç Türk münevverinin feryâdı gibi sâdece basîretle “gerçeği” görüp, “gelecek âkıbeti” söylemekten ibâretti.
Yıllar yılı,”devlet adamı” olmaktan çok uzaktaki sıradan siyâset cambazları ile yönetilen Türk milleti, gene öylelerinin eliyle önce “dil birliğini”,sonra da “din birliği”ni kaybetti. Türk Dili’nin yerine “uydurma dili”, Hazret-i Mevlânâ’nın Yûnus’un inandığı İslâmiyet’in yerine de “taassubu” dayatan politika firavunları, bu milletin birliğini tuzla buz etti.
Yahya Kemâl değildi yanılan…
Aldatılan, kandırılan ve îmânı bile sömürülen, koca bir milletti.
Rıza Tekin Uğurel