Kütahya-Nasuhçal-Eskişehir savaşlarındayız.
13 Temmuz 1921 günü düşman, bütün kuvvetleriyle cephelerimize saldırmıştı. Hedefi, Sakarya vâdilerine düşmek, dolayısıyla Ankara’ya varabilmekti.
Bu, son müdâfaa savaşında Batı Cephesi Komutanlığı, Sakarya’ya çekilen kuvvetlerimizin geri emniyetini sağlayabilmek için, Nâzım Bey’in kahraman Dördüncü Tümen’ini artçı olarak bırakmıştı.
Sakarya zafer âbidesinin temel harcı, Nâzım Bey ve yiğit askerlerinin kanıyla yoğrulacaktı. Zâten bunu idrâk eden Nâzım Bey, yaralandığını dahi kimselere göstermemişti.
14 Temmuz günü, Nasuhçal tepelerindeyiz.
Türkler ölüyor, fakat bir metre dahi yerinden oynamıyor. Nâzım Bey, canlı bir kahramanlık sembolü olarak askerleriyle düşmana karşı duruyor. Alay ve Tabur komutanları ölüyor, yerine Nâzım Bey geçiyor. Ateş altında, kendisi gibi yiğit yâveri Çankırı’lı İhsan Bey, Nâzım Bey’in Miralaylığa terfîini müjdelediği zaman dahi:
“-İhsan!..Çok teşekkür ederim. Bu rütbenin hakkını vermek lâzımdır” demek sûretiyle rütbenin nasıl kazanılacağını Türk evlâtlarına bir daha hatırlatmış oluyor.
Düşman, üç misli kuvvetlidir; Çöğürler – Döğer hattına doğru geliyor. Nâzım Bey, Nasuhçal dolaylarında Yumru Tepe’nin Yörük Mezarı semtindedir; kahraman asker, at üzerinde keşif yapıyor.
Gün, 15 Temmuz.
Düşmanın attığı ilk kurşun sırtından iki kürek kemiğinin arasına girmiştir. Yarasını kimselere duyurmak istemiyor, fakat arka arkaya atılan kurşunlar onu attan yere düşürüyor.
Bolu’dan beri yanında bulundurduğu; Bor’un Balcı köyünden 1896 doğumlu Eyüp Çavuş’un yüzüne bakarak:
“-Sen mi geldin Eyüp Çavuş? Ben, vuruldum…” diye son sözlerini söyleyebiliyor.
Çavuş, kahraman şehidi sırtına alıyor, üç saat, sırt ve sedyede taşıdıktan sonra Çöğürler istasyonuna getirip askerî trene koyuyor, Ankara’da şehitliğe gömülüyor.
Nâzım Bey, 1887 yılında Kayseri’nin Güllükbaşı mahallesinde doğmuştu.
1910 yılında Yemen’de İmam Yahya isyânını bastırmaya giden İzzet Paşa’nın heyetine dâhildi. Balkan Savaşı’nda Şark Ordusu’nda vazîfe gördü.
Galiçya Cephesi’nde 19’uncu Tümen’in Kurmay Başkanlığını yaptı. Bakü’ye giren Nuri Paşa kuvvetlerinin kurmay başkanıydı. Kafkas Cephesi’nden İstanbul’a geldi.
1919’da merkezi Konya’da bulun 12’inci Kolorduya mensup Beyşehir Süvâri Alay Komutan vekilliğini yapmak sûretiyle millî kuvvetlere iltihak etti. Bolu İsyânı’nı bastırdıktan sonra 4’üncü Tümeni ile İnönü Savaşları’na yetişti.
On yılda, beş cephede savaş yapan bu cesur Türk evlâdı, çok zayıf düşmüş ve ölümünden bir buçuk ay önce, Haziran başında Konya askerî hastanesine istirahat için gönderilmişti; Meram’da istirahat ediyordu.
Türk evlâtları cephede savaşırken, kendisinin hastanede rahat yatamayacağını düşünüyor, çok üzülüyordu. Ateşi yükseldiği zaman dahi: “Silâh başına!” diye, çok sevdiği Mehmetçiklerine emirler veriyordu.
Kendi arzusuyla, zorla taburcu oldu.
O, üç kurşunla kahramanca; Türklere yakışan bir şekilde, at üzerinde şehitlik mertebesine ermiştir.
(*)Ali Galip ÖZTÜRKMEN, Resimli Târih Mecmuası, Sayı:7,Temmuz 1950
Galiçya’da Ruslardan ele geçirilen bir siperde. Bu fotoğraf Harp Mecmuası’nda da yayınlandı. Makedonya’da 177. Takviyeli Piyade Alay Komutanlığı sırasında. Romanya’da Mareşal Mackensen’in karargâhında görevliyken. Galiçya’da 19. Tümen Kur. Bşk. iken. En sağda Nazım Bey, hemen yanında Tüm. K. Şefik Bey. Nazım Bey nevi şahsına münhasır bir subaydı. Halide Edip ondan sıkça bahseder. Onun hakkındaki izlenimleri: Nazım Bey’den geriye kalanlar: Şehit Albay Nazım Bey 30 Temmuz 1921’de Hacı Bayram Veli Camii’ndeki kabrine askeri törenle defnedildi. Şimdi Devlet Mezarlığı’nda. Şehit Albay Nazım Bey 30 Temmuz 1921’de Hacı Bayram Veli Camii’ndeki kabrine askeri törenle defnedildi. Şimdi Devlet Mezarlığı’nda.