“Filozofların aydınlatamadığı toplumu, şarlatanlar aldatır” demiş, bir Fransız düşünürü. Condorcet’nin bu sözünü ben, şöyle düzeltip, aynı gerçeği daha doğru ve değişik şekilde ifâde ediyorum: “Gerçek İnsanların aydınlatamadığı toplumu, şarlatanlar aldatır!”
“Gerçek İnsanlar”, evet… Yâhut, “Bilge kişiler” veyâ “olgun insanlar!” Çünkü, gerçek insan, zâten olgun insanın adıdır. Kısaca,”insan” diye, ancak bu kıvâma gelmiş kimselere denilebilir. Diğerleri, insan değil;”insan kılıklı”lardır. Batı kültürünün yetiştirebildiği “bilge kişi”ler, en fazla filozof olabilenlerdir.
Bizim kültür ve medeniyetimizin yetiştirdiği bilge kişiler ise, filozof değil; mutasavvıftırlar. Zirâ insanı gerçek insan hâline getiren yerli, bize âit mektebin adı; Tasavvuftur, felsefe değil! Bu yüzden, bir Fransız’a âit olan üstteki sözü değiştirdim.
Çünkü bu söz, Fransızlar için veyâ Batı toplumları için geçerlidir. Hâlbuki,”bizim gerçeğimizi”ancak ve ancak bizim değer hükümlerimiz ifâde edebilir.
Şimdi… Soru şu: İçinde yaşadığımız topluma bir bakalım; insanlarımızın yolunu kimler aydınlatıyor?
Evliyâlar mı? Fikir adamları mı? Filozoflar mı? Atatürk mü?
Ne gezer!.. Mankenler, dönme şarkıcılar, Türk düşmanları, ” binbir surat” politikacılar; sendika ağaları, din bezirgânları ve “ılımlı İslâm madrabazları”! Toplumun yolunu aydınlatanlar(!), bunlar. Yâni, “şarlatanlar”!
Denilebilir ki: “Evliyâlar, filozoflar, fikir adamları veyâ Atatürk; toplumun yolunu aydınlatmakta acze mi düştü diyorsun? “Hayır! Ben, bugünkü toplumun evliyâlara, fikir adamlarına, filozoflara ve Atatürk’e îtibâr etmeyen bir bigânelik içinde olduğunu söylüyorum. Ölçüsüzlüğün ölçü yerine geçtiği bir çağdayız diyorum.
Bir fikir adamımız, “bilmek, kıyâs etmektir” diyor. Kendi milletimizi; kendi kültür ve medeniyetimizi bilip tanımayanlar, bizimle başka milletleri nasıl kıyâs edebilir ki? Nitekim, edemiyorlar.
Zirâ ellerinde kıyâs edecek “ölçüleri” yok! Bu toplumu peşinden sürükleyen “en aydın”ların yaptığı tek şey; (…izah ve ispat edemediği için, itham; anlayamadığı için inkâr eden ümitsiz ve kısır bir tenkîd…
Vatanlarında hiçbir mânevî haz duymayanların, bu vatanla nasıl bir ilgileri olabilir?)