Yeniçeri Ocağı, yıllarca zaferden zafere koştuktan nice sonra eski düzgün ve şâşaalı devirlerini unutmuş; hattâ memleketin ve devletin iç işlerine karışır, zorbalığı meslek edinir hâle gelmişti.
Bu öyle bir hâldi ki yeniçeriler hemen her tarafı haraca kesmiş, limana gelen gemileri bile haraca bağlamış bulunuyorlardı.
Meselâ Galata’ya bir ticâret gemisi mi yanaştı, bahriyelilerden biri gelip, geminin başına baltasını asardı. Bunun mânâsı, “Bu geminin haracı balta sâhibine âittir; başka birinin buna ilişmemesi”, demekti. Yâni gemi artık balta kime âitse, onun koruması altında sayılıyordu. Satılan malın bir kısmı da baltanın sâhibine verilirdi.
İşte, buna “Balta olmak, Balta asmak” denirdi. Zamanla bu deyim, halk ağzında “Baltaya sap olmak” şeklinde söylenir olmuştur.
O devirde yeniçerilerin haraç mıntıkaları/bölgeleri vardı. Sâhildeki gemilere denizciler balta olurken, karada da yeniçeriler hâkimiyet bölgelerine göre balta asarlardı.