Biz, eskiden –daha düne kadar- müezzinlerimizin gırtlağını böylesine sıkmaz; onları acı acı bağırtmazdık. Çünkü onları duyabilirdik.
Şimdi ise, – herhalde duymadığımızı zannediyorlar ki- bağırıyorlar!
Müezzinlerimiz, eskiden –düne kadar—rejimle hesaplaşmaya ve bu hesaplaşmanın aracı olarak Ezan’ı kullanmaya hevesli değillerdi; böyle bir yanlışa tenezzül edecek derekeye düşmemişlerdi. Zorlayarak değil, sevdirerek namaza dâvetin zerâfetine ve edebine mâlik kimselerdi.
Aslında, bağırmıyorlar… Ses yayın cihâzını sonuna kadar açıyorlar.
Bu da, bâzı insanların bâzı mâzeretleri sebebiyle:”Haydi namaza gel, câmiye yaklaş” değil; –hâşâ–“Uzaklaş, git buradan!” gibi bir mânâya geliyor. Yâni demek ki insanımızı câmilere dâvet için afiş asmak, mes’eleyi hâlletmiyor.
*
Biz, eskiden –düne kadar—yalanın ve yalancının peşinden aslâ gitmezdik.
Çok değil, kısa bir süre öncesinde, durum –en fazla — şöyleydi:
Siyâsîlerimiz seçim konuşmaları yaptığında, en doğruyu söyleyenlerin kürsüsü etrâfında en büyük kalabalıklar toplanır; fakat belki de en az oyu gene doğru söyleyenler toplardı. Meselâ Osman Bölükbaşı gibi!
Şimdilerde ise, iyice ilerledik(!) ki bugün manzaraya bakınca, görünen şudur;
Belki de Türk atasözleri arasında en fazla “çürüğe çıkmış”(!) saydığımız:”Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” sözüdür. Zîra kaç yatsı geçtiği hâlde, yalancıların mumu ha bre yanık durmakta… Ve –bu millete ne olduysa—yalancıların peşinden gitmek bir ayrıcalık sayılmakta!
Âdetâ Allah’ın emrine değil, Peygamber’in buyruğuna değil; tuttuğumuz partiye ve beğendiğimiz politikacıya îtibar etmek, esastır.
Ya, yalancılar milletin aklından şüple etmekte yâhut da parti taassubu bizim îmanlarımızın yerini aldı.
*
Biz, eskiden –düne kadar—Türk Müslümanları idik; evliyâullahın, ehlullâhın peşinden giderdik. Taassup bizim irfânımızı, tefekkür dünyâmızı henüz “hadım” etmemişti. Derinliği, hikmeti, aşkı sînelerinde barındırmayan; bu hâl ile yaşamayan… Çapsız, sığ, kaba dindarlardan ve “kerâmeti kendinden menkul” din adamlarından hoşlanmazdık. Her şeyimiz “bize göre” idi; Araplaşmakla yâhut Acemleşmekle daha iyi müslüman olacağımızı zannedecek kadar cehâlete saplanmamıştık.
Birileri, din adına Müslüman-Türk’ün âdetâ mânevî genleriyle yap-boz oynar gibi oynadı.
Müezzinler, işte bu yüzden bağırmakta…
Yalancıların mumu işte bu yüzden hâlâ yanmakta… Ve ümmet-i Muhammed’in başında –bu yüzden– bunca belâ var!