2.
Selçuk Bey’le birlikte müşterek çalışmalar , yayınlar yaptık. Emin Bey’le Selçuk Bey arasında daha önceleri teessüs etmiş çok sıcak muhabbet ve dostluk bizi daha da birbirimize yaklaştırdı. 19 Aralık 1995 Miraç kandili gecesi, Selçuk Bey’in İskender Paşa Câmii’nde yatsı namazı sonrası yaptığı Mîraç konulu sohbetinden evine dönerken içinde bulunduğu arabaya, bir kavşakta, başka bir arabanın çarpması sûretiyle mâruz kaldığı trafik kazâsında rahmet-i Rahmân’a kavuşması âilesini, bütün dostlarını, arkadaşlarını, meslektaşlarını ve talebelerini derin bir hüzne garketti.
Hoca onun arkasından yazdığı “Cennete Mektup” başlıklı yazısında: (1) Seni çok sevdiğimi biliyordun. Sen de bunun farkındaydın. Ancak ben seni bütün bu güzel hallerin, eşsiz hasletlerin ötesinde daha derin duygularla sevdim. Sen de biliyorsun ki, bu saydığım meziyetler iki insanı dost yapmaya yetmez. Gönülden gönüle akan meveddet ırmakları olmadıkça insanlar birbirlerine dost olamazlar.
Bana sorarsan îman gibi, hidâyet gibi dostluk da kalplerimizi kudret parmakları arasında tespih gibi çeken ilâhî irâdenin eseridir. “Vedûd” isminin tecellîsiyle meydana gelir. Sevmek de sevmemek de kulun elinde değil, kişi ile kalbi arasına giren Allah’ın irâdesiyledir”(2) cümleleriyle hem sevgisini hem de bir dosttan uzak kalış hüznünü dile getirmişti.
Emin Hoca güzel konuşur, güzel yazar, güzel sohbet ederdi. Mûsıkîşinastı. Kendisinin edebiyat ve şiir zevki olduğu gibi şâirlik vasfı da vardı. Bu hasleti de diğer hasletleri gibi doğuştandı, bir Allah vergisi idi. Bu kaabiliyetinin güzel mahsullerinden biri de Selçuk Bey dostumuzun irtihâli üzerine yazdığı şu gazeldir:
Bülbül ki âşiyân-ı fenâyı koyup gider
Dilden libâs-ı nakş-ı sivâyı soyup gider
Gülzâra dembedem gam-ı hicrân-ı yâr gelir
Ol yâr ki bûy-i verd-i cinânı duyup gider
Mi’râc’da nûr-ı Hakk’ı gören gözde nûr olur
Hizmet yolunda mihnet-i dehre doyup gider
İnsan kemâl-i rûh ile “Aydın” bir “Er” olur
Selçuk cihanda hükm-i kazâya uyup gider
Elbet derûn-i dilde muhabbet beka bulur
Lâkin firâkı kalb-i Emîn’i oyup oyup gider.
Selçuk Bey’in vefâtına üç beyitlik bir târih düşürmüştüm. Târih beytinin birinci mısrâı olan:
“Hûb düşün cegeldi târihi dile”
cümlesini yazmmadan önce birbirinden farklı mısrâlar yazmıştım. Fakat bir türlü içim rahat etmiyor, yazdıklarımı beğenemiyordum. Emin Bey’e onları gösterdiğimde o da nâzik bir şekilde “Olmamış!” diyordu. Birkaç denemeden sonra bu son şekliyle kendisine gösterdiğimde: “Tamam, şimdi oldu!” dedi. Müşterek dostumuz Hattat Prof. Dr. Muhittin Serin Bey tarafından tâlik hattıyla yazıldı ve kendisinin istediği kalitede olmasa da mezar taşına kazındı.
Feyz-i Nakşî meşk edip Selçuk can
Hizmet-i pîrânı sertâc eyledi
Leyle-i mi’râcı yazmış ki kazâ
Sûre-i İsrâ’yı minhâc eyledi
“Hûb” düşünce geldi târihi dile
“Mesnevî şevkiyle mirâc eyledi”
(1424 – 8 =1416 h.)
(19 Aralık 1995)
(*) Prof Dr. Mustafa TAHRALI – “Rahmetli Dr.Emin Işık Hoca’dan Hâtıra Sohbetler”-KUBBEALTI AKADEMİ MECMUASI, Ocak-Nisan 2020, Sayı 193-194, Sayfa:64-95.
(2) Hocamız Selçuk Eraydın, Erkam Yay. İstanbul 2016, s.29.