Onu niçin kurtarmak istiyorsun?
Altınkum Gazinosu’nda idik. Aziz Efendi, örümcek ağına yakalanmış bir sineği kurtarmak istemiş. Hocamız Ken’an Rifâî mânî olmuştu. Eve döndüğümüzde aynı meseleye avdet ederek:
-“Azîz Efendi’nin sineği kurtarmasına mâni oldum ve dedim ki: Onu niçin kurtarmak istiyorsun? Eğer örümcek senden dâvâ e dip de: Neden Allâh’ımın bana gönderdiği rızkı elimden aldın, ben gıdâyı nereden bulayım? Ağımı onun için kurdum! Derse ne cevap verirsin?
Biz,ağa tutulmuş bir şikârı, bir böceği kurtarmak istemediğimiz gibi,onu kendi elimizle tutup ağın içine atmayız. Yâni şerre vesîle olmak istemeyiz. Fakat hayrın ve şerrin Allah’tan olduğunu da biliriz. Yâni her şeyi Hak’tan bilerek ona el ve dil uzatmayız. Yalnız temâşâ ederiz.
Sâmiha Hanım:
-Bir şeyi, meselâ lâ fâile illâllah düsturunu yalnız bir misâle bağlı olarak öğrenmek kifâyet etmiyor. Bir şeyi öğrenmek için onu hal etmek îcap ediyor.
-“Elbette bu tâlim ettiğim bir misâlden ibârettir. Şimdi sana bir riyâziye(matematik) meselesi versem: Dört okka kömür beş kuruştan ne eder? Desem, hesap eder bulursun.
Sen ona saplanıp kalmamalısın.
Fakat aynı meseleyi bir başka misâl ile söylesem, Sâmiha ve Semîha çarşıya gittiler, yüz kuruştan on sekiz arşın kumaş aldılar, bunu hesap et! Desem. A, ben kömürü hesap etmeyi öğrenmiştim, bunu bilmem, diyebilir misin? Eğer kaideyi öğrenmişsen, onu bütün meselelere tatbîk etmekte güçlük çekmezsin.
Bir mânâda evliyânın kerâmetleri de böyledir. Velî bir kerâmet izhar ediyor. Sen ona saplanıp kalmamalısın. Çünkü bu Hak sevgilisinin kendisi baştan ayağa kerâmettir. Onun kerâmeti ile meşgul olup kalacağına, kendisini temâşâya çalış!”
Sohbetler,Kubbealtı Neşriyâtı-75