Hz. Ken’an Rifâî, “Meclisten birine hitaben:
-“Ne düşünüyorsun?” diye sordu. Muhâtabının:
-Hiç! diye cevap vermesi üzerine:
“İnsan gönlünü o kadar temiz tutmalıdır ki, ne düşünüyorsun? suâline karşı, şunu düşünüyorum cevâbını verebilmelidir. Gönül bir dereye benzer. Ondan zehirli ot, çer çöp, dallar, budaklar her şey geçer, yalnız bunları biriktirip taaffün ettirmemeli! Gelse de geçip gitmelidir.
O, başını öne eğmek, yâni cevap verememek, ne mahcûbiyet, ne azaptır!
Ken’an Rifâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık
Yılan sokması hikâyesi celâl sıfatını nasıl açıklar?
“…Adamın biri yolda bir yılan görmüş ve yanına giderek tutmak istemiş. Yılan da onu sokmuş. Onun üzerine şeyhine: Sen bana herşeyin Hak olduğunu söylemiştin. Halbuki işte yılan beni soktu… diye şekvâda (şikâyette) bulunmuş.
Bunun üzerine şeyhi: Evet Hak’tır. Fakat celâl libâsı (kahır elbisesi) giymiştir. Onun için tutmayacak, yanına yaklaşmayacaktın. Zîra vazîfesi sokmaktır, demiştir.
Evet insanın kendi esmâsından (isminden) olmayan kimselerle bağdaşamaması anlaşamaması tabiîdir.
Zîra bir zıt isim diğer zıt isimle muhârebe (savaş) hâlindedir. Zeytinyağı ile su karışır mı? Halbuki esâsa gelince, zeytinyağının da aslı sudur… Ancak taayyün âleminde yâni bu yaratılış dünyâsı içinde bağdaşamazlar. Zîra aralarında isim ayrılığı vardır.
İnsanların, aralarında velev azçok bir cinsiyet bir benzerlik damarı olan kimseler ile anlaşmaları kolay olur. Fakat anlaşamadığın kimselere de saygı göstermeye mecbursun. Daha ileri düşünürsen seversin de.
Görmüyor musun, sarhoş çamurda yatıyor da kendini kaba döşekte zannediyor.
Yüzünü köpek kirletiyor da, gülsuyu zannediyor. Neden? Çünkü sarhoş.
Yâni kendinden geçmiş. “Ben beni terkeyledim gördüm ki ağyar (Hakk’tan gayrı) kalmamış,” sırrı zuhûra gelmiş. Fakat mâdem ki taayyün âlemindesin, dünyâdasın, ayıksın sokucu olan yılanın yanından kaç! …” SOH.2000/s.424-425