Son günlerde çok kullanılan bir söz var:
-“Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” Diyorlar.
Acaba slogan hâline gelen ve virüsün dehşetengiz sonuçlarına işâret eden bu sözü nasıl anlayacağız? Neyi murâd edip, yeryüzündeki hangi değişiklikleri kastediyorlar?
Bendeniz bu konudaki klavye silâhşörleri ile TV programlarının müdâvimi zevâta îtibâr ediyor sayılmam… Onları ciddiye aldığım söylenemez.
Ayrıca, dünyâ nizâmını kendi zanlarıyla çekip çevirdiklerini vehmeden kehânet sâhipleri de gözümde herhangi bir kıymet taşımaz.
Ama üstteki son moda sloganla ilgili olarak insan düşünmeden edemiyor.
Meselâ o mâhut sözle hayır mı yoksa şer mi îmâ ediliyor? Ve şer gibi görünen virüs salgınının “hayır” tecellisiyle arz-ı endam etmeyeceğini nasıl bilebiliyorlar?
Salgını tâkîben ne gibi büyük değişiklikler doğacak da alışa geldiğimiz şu dünyâ düzeni allak bullak olacak?
Ekonomik şartları mı kastediyorlar “eskisi gibi olmayacak” sözüyle?
Maddî durumumuz iyileşecek mi yoksa daha da kötüleşecek mi demek isteniyor?
Cehâletimiz mi ortadan kalkmış olacak? Yâni topyekûn hidâyet mi söz konusu?
Bu seferki salgın bize ders oldu da bundan sonra çok mu tedbirli davranacağız? Üstelik yalnızca korona virüsü değil; deprem, sel, yangın gibi felâketlerde de “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” mı demek istiyorlar?
Kimse aç ve açıkta kalmayacak mı artık?
Yoksa, dünyânın bir başka bölgesinde virüsten kırılıp geçenleri ekranlarda seyrederken, umre yolcularına aslâ izin verilmeyecek… Önceden mübârek topraklara gitmiş olsalar bile dönüşlerinde uçakta bundan böyle yolculara ateş düşürücü ilâç verilmeyecek…
Havaalanında derhal karantinaya alınacaklar; sırf umrecilere mahsus “kendi evlerinde karantina” diye bir uygulama yapılmayacak… karantina devresinden sonra da evlerinde kutlama yâni yemekli ikramlı tebrikleşmeler olmayacak mı?
Hastanelerde sağlık personeli hakarete uğramayacak, dövülüp sövülmeyecek ve virüslülere hizmet ederken virüs kapıp ölmeyecekler mi?
“Bundan sonra hiçbir şey böyle mi farklı olacak?”
Hayır!
Bunların hepsi olacak, yapılacak! Elbette yaşananlardan ders ve ibret alan şahıs veya insan kitleleri, milletler olacaktır. Fakat genel olarak yine her şey günümüzdekine benzer şartlarda yerini koruyacaktır.
Zîra beşer cinsi için söylenmiş en doğru ve keskin tespitlerin başında, “Hâfıza-yı beşer nisyân ile mâlüldür” sözü gelir ki, işte bu gerçek aslâ ve aslâ değişmez.
Târih boyunca değiştiği de görülmemiştir.
O halde, şeklen insana benzeyen fakat henüz insânî değerleri kazanmamış kimsenin adı demek olan “beşer”, unutmak gibi bir illete sâhiptir ki zâten insanoğlu bu dünyâya da Allah katında iken bildiklerini hatırlamak gâyesiyle gönderilmiştir.
Bütün ibadetler, ezel günü verdiğimiz “Belî” sözünü hatırlamak ve bir daha da unutmamanın gayretidir.
Çamurdan yaratılan fakat çamur kalmaması istenen “insan kılıklı varlık”, balçık hâlini sürdürmekte ısrar ettikçe yâni “Beşer” insanlaşmadıkça, olanları çabucak unutacak ve “Beşer, şaşar” sözü hep hükümrân olacak…
Beşer, şaşmaktan vazgeçmeyecek, üstteki söz de kat’îyen değişmeyecektir.
Bir diğer değişmeyecek kural da Allah’ın âdeti yâni “Sünnetullah”tır.
Hazret-i Mevlâna mealen buyuruyor ki: “Yâ Rabbî dünyâya iki bekçi göndermişsin; biri gaflet, biri de âgâhlık… Bunlarla âlemi çekip çeviriyorsun!”
Âdemoğlu’nun “gafleti” mi ortadan kalkacaktır ki her musîbetten sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmamak kıvamına erişsin; İnsanoğlu silkinip kendine gelsin ve o gafletin yerine “âgâhlık” baş köşeye kurulup, otursun…
Mümkün mü bunlar?
Eğer musîbetten ders alıyorsak, elbette ders alabilenler için mümkün. Ama koca bir dünyâ için bunu düşünmenin ve içi boş bir sloganı mârifetmiş gibi geveleyip durmanın gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur.
Özetle, dünya durdukça gaflet sâhipleri de hep var olmuş ve olacaklardır, gafletten uzak, uyanıklar da!
Zafer, “inanan” ve uyananlarındır.