Vefatı :1529
Yurdumuzun pek çok köşesinde nice rûhaniyetli semtler vardır. İstanbul’da Koca Mustafa Paşa Külliyesi bunlardan biridir. O Koca Mustafa Paşa ki, semt olarak Yahya Kemâl’in hayran olduğu mâneviyatlı muhitlerdendir; Bu semtin adını taşıyan şiirinin bir bölümünde şöyle der:
“Ne ledünni gecedir tâ ağaran vakte kadar
Bir mücevher gibi Sünbül Sinan’ın rûhu yanar
Ne saadet! Bu taraflarda her ülfetten uzak
Vatanın fâtihi cedlerfe berâber yaşamak. “
Peki kimdir bu Sünbül Sinan? Sünbül Sinan Efendi Merzifon’ da doğdu. İlk tahsilini Uluborlu’da yaptı. Daha sonra İstanbul’a geldi. Devrin meşhur bilginlerinden dersler alarak öğrenimini tamamladı. Bir süre müderrislik yaptı. Bu dönemlerde tasavvuf ve tankatin aleyhinde idi.
Daha sonra Çelebi Halife yani Cemal-i Halveti isimli Halveti şeyhine intisab ederek, uzun yıllar ondan eğitim gördü. Çiçekleri, bu arada sünbülü çok seviyor olmalı ki, rivayete göre sarığına devamlı olarak bir sünbül takarmış. Onun için “Sünbül” lakabıyla anılır olmuş.
Halvetlliğe intisab etmiş olmasına rağmen, yine de dört elle bu mânevi alana sarılmamış olmalı ki, bir gece rüyasında, insanların büyük bir kuyunun başında toplandıklarını görür.
Halk irili ufaklı kaplarıyla kuyudan su çekmeye çalışmaktadır. Sünbül Efendi de su içmek niyetiyle yaklaşınca, kuyunun suyu taşıp ayaklarına ulaşır. Bu sudan bir miktar içer. Heyecan içinde uyanan Sünbül Efendi, Koca Mustafa Paşa dergahına koşar ve rüyasını şeyhine anlatır.
Çelebi Halife şöyle yorumlar: “A benim Sünbülüm; kuyu zat-ı ilahiyi, suyu le dün ilmin ilahi bilgileri, o insanlar ise dünya halkını ve onların hırslarını temsil eder.
Kuyu suyunun senin ayağına varması, ilâhî feyzin ve rahmetin bizzat akıp geldiğini gösterir. Ey Sünbülüm, kendinde saklı olan bu cevheri niçin açığa çıkarmaya çalışmazsın?
Bunun üzerine çok sıkı bir riyazete, yani nefıs eğitimi ve mücadelesine koyulur. Dört yıl sonunda kemale erer. Şeyhi tarafından irşad için Mısır’a gönderilir. Kahire’ de dört yıl hizmette bulunur.
Kendisi Mısır’da iken, şeyhi hacca gitmek üzere yola çıkar ve Mekke’de buluşalım diye haber gönderir. Bu davet üzerine Sünbül Efendi Mekke’ye gider. Ancak şeyhi yolda vefat eder ve kendisine bir vasiyet mektubu bırakır.
Çelebi Halîfe mektubunda Sünbül Sinan’a İstanbul’a dönmesini, kızı Safiye Sultan’la evlenerek, dergahta kendi yerine geçmesini istemektedir.
Bunun üzerine Istanbul’a gelen Sünbül Sinan şeyhlik görevini devralır. Burada 33 yıl irşadda bulunur. Diğer taraftan Fatih ve Ayasofya camilerinde vaazlar verip tefsir ve hadis okutur.
Osmanlı’ nın kuruluş ve yükseliş devirlerinde tarikatlerin dinı ve sosyal hayatımızdaki müs’bet rolleri ve hizmetleri inkar edilemez. Tarikat büyüklerinin devlete ve devlet fikrine saygısını göstermesi bakımından Sünbül Efendi’nin bir davranışı dikkat çekicidir:
Yavuz Sultan Selim, amcası Cem Sultan’ın öldürülmesinde rolü bulunan sadrazam Koca Mustafa Paşa’ya kızgın olduğundan onu idam ettirir. Yine bu acı hatıranın canlandığı bir sırada, onun yaptırdığı külliyenin ve caminin de yıkılmasını ister.
Emrini yerine getirmek üzere gönderdiği adamlar, her defasında geri dönüp gelirler. Çünkü külliyenin bir bölümünde Sünbül Efendi Dergahı bulunmaktadır. Adamlarının bu işi niçin halledemediğine şaşan ve kızan Yavuz Selim, nihayet bir gün tesisleri yıktırmak üzere bizzat Koca Mustafa Paşa Külliyesi’ne gelir.
Kendisini Sünbül Efendi karşılar, şeyhin heybeti ve manevi otoritesi karşısında öfkesi yok olur, hatta niçin geldiğini bile unutur. Kısa bir sohbetten sonra Sünbül Efendi’ye bir de samur kürk hediye eder.
Bunun üzerine Sünbül Sinan, padişaha oraya geliş sebebini hatırlatarak:
-Sultanım, padişahların emrinin yerine getirilmesi lazımdır. Bu itibarla, emir buyurunuz da hiç olmazsa medresenin üstündeki bacalardan bir kaçı yıkılsın! der ve öyle yapılır.
Sünbül Efendi 1529 yılında vefat etti ve Koca Mustafa Paşa Külliyesindeki türbesine defnedildi. Cenaze namazını Kemal Paşazade kıldırdı. Şimdi orada Yahya Kemal’in deyişiyle “bir mücevher gibi ruhu yanmakta”dır. Hiç eksik olmayan ziyaretçilerine huzur ve ruhaniyet saçmaya devam etmektedir. Daha sonra onun yerine Merkez Efendi geçti.
Sünbül Sinandan bir şiir:
Yine dosttan haber geldi
Gel hey gönül şimden gerü
Yine içtin nefs ağusun
Kan ey gönül şimden gerü.
Anmaz mısın öleceğin
Kara sine gireceğin
Başına ne geleceğin
Bil hey gönül şimden gerü.
Bunca demdir yedin içtin
İnsaf eyle hadden aştın
Sünbül eydür yeter uçtun
Kon ey gönül şimden gerü. “
Kendi yoluna gelmek isteyenlere ise söyleyecekleri vardır:
”Aşk ile iki cihanda şah olan gelsün berü
Rah-ı Hakk’a bende-i dergâh olan gelsün berü.
Devlet-i dünyâ ile mağrur olanlar gelmesün
Arif-i fâni-i fena fillah olanlar gelsün berü.
Hançer-i tevhîdi çek bu asker-i şeytâneye
Daima kalbinde zikrullah olanlar gelsün berü.
Sünbülî kıldan incedürür Sırât-ı müstakîm
Destgîri dâima AIlah olanlar gelsün berü. “
(*)Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ, Gönül Dünyâmızı Aydınlatanlar, Mavi Yayıncılık-2005 İstanbul