15.
Bütün cesâretimi toplayıp, Muhammed İkbâl’e sordum:
-Üstâdım af buyurun, bu yüce sözlere aklım ermiyor. Acabâ…
“-Akıl, başıma bir puthâne yığdı; lâkin, aşk İbrâhim’i, puthânemi Kâbe’ye çevirdi. Akıl, dün ve bugünün esîridir. Göz ve kulak putlarının hizmetkârıdır. Yen’i içinde put gizler;o, bir Brehmen evlâdıdır, zünnârı belindedir.
Kur’ân’ın mânâsını vâizden ne soruyorsun? Onun âyetlerine, bizim gönlümüz delîldir.
Akıl ateş yakıyor, gönül o ateşe yanıyor. İşte, Kur’an’daki (Nemrut ve Halîl)in tefsîri ancak budur.”
-Efendim, sizce hayat nedir? Aşk nedir?
“-Hayat dâvâsından bahsetme; sen, onun tecellîlerini göremezsin. Eğer bir taş parçasına baksan, o seni isteğinin feyzi ile inci olur. Ey altın’a köle olan insan, kendini altınla ölçme! Zîrâ altın, ona şöylece dönüp baktığın için altın oldu.
Aşk nedir, binbir tecellîsiyle insanı nasıl aldatır, hiç sorma! O,istediği renkte zuhûr eder. Sînede bir noktadan fazla bir şey değildir. Lâkin, bir kere ondan bahs açıldı mı, sonu gelmez!”
-Yol, nedir? Siz, hangi dinden, hangi mezheptensiniz?
“-O’nun hayâli, gözün içinde daha güzeldir. Aşkının ıstırâbı artıp, can’ı azaltsın; bu daha güzeldir. Bir ehl-i dil, bana ne ince ve ne güzel bir söz söyledi:
Kıvrıla kıvrıla uzayıp giden yol, menzilden daha güzeldir.
Dimağım, zünnar kuşanmış bir kâfirdir. Putların kölesi ve onların rabbidir. Sen, aşk elemiyle inleyen gönlüme bak; dînim, âyinim nene gerek?
Ey henüz çocukluktan kurtulmamış insan, sen kendi kendini yetiştir. Müslüman evlâdı mısın? Nesebini terk et! Eğer Hazret-i Muhammed’in mensûb olduğu Arap kavmi, Peygamber’in meb’us olduğu ırk ile, kan, damar ve deri ile gururlanıyorsa, Arab’ı terk et!
Ne Afganlıyız, ne Türküz, ne de Tatarız. Biz, çemen evlâdıyız; aynı ormanda yetişmişiz. Renk ve koku aramak, bize haramdır. Zîrâ, bizi, aynı ilkbahar yetiştirmiştir.”
-Çok güzel!
“-Güzel nedir, çirkin nedir; bu inceliği ben sana nasıl anlatabilirim? Dilim titriyor, zîrâ bunların mânâsı, hakîkati çok derindir. Dalın üzerinde dikeni ve gülü görüyorsun; hâlbuki dalın içinde ne gül gözükür, ne de diken!
Gizli derdi olmayan insanın, teni vardır ama, canı yoktur. Eğer can istiyorsan; sonsuz bir aşk ve hümmâlı bir çırpınış iste!
Ben, nereliyim diye soruyorsun. Bütün ömrümce, kendi, içine kıvrılan, kendini arayan bir insanım. Bu deniz içinde âvâre bir dalga gibiyim; eğer kendi içime kıvrılmazsam, yokum.”