Kâmuran GÜRÜN konuşmasına devam ediyor:
Şimdi, Osmanlılar harpte yenildiler. Îtilaf/Birleşik devletler donanması 14 Kasım 1918 günü İstanbul Limanına geldi ve şehir fiilen Îtilaf devletlerinin kontrolü altına girdi.
İtilaf devletlerinin tehcir suçlularını tutuklamak, muhakeme etmek/yargılamak taahhütleri vardı, dolayısıyla, Osmanlı Hükümetine tazyik/baskı uygulamaya etmeye başladılar. Sadrazam Tevfik Paşa, o tarihte Türkiye’den ayrılmış olan İttihat Terakki ricâlinin/yöneticilerinin bulundukları yerlerde tutuklanıp, Türkiye’ye geri getirilmesi için İngilizlere müracaat etti, bu müracaata, sûret-i kat’iyede/aslâ,kesin şekilde iltifat edilmedi.
Tevfik Paşa Hükümeti, ayrıca, tehcir konusunu, arizamik/enine boyuna tetkik etmek üzere, yabancı hukukçulardan kurulu bir komisyon teşkil edilmesi ve bu maksatla da, harbe karışmamış olan Danimarka, Hollanda, İspanya ve İsveç’ten ikişer temsilci gönderilmesi yolunda, bu hükümetler nezdinde teşebbüse geçti. Bu teşebbüsü haber alan İngiltere, aynı hükümetler nezdinde teşebbüste bulunarak, temsilci yollanmamasını istediler.
Yani, açıkçası, İngiltere, başka bir kimsenin başka bir devletin bu konuya karışmasını istemiyordu, bu istemeyişin sebebi ne olabilir, ben kendi hesabıma bir tek sebep görüyorum, kendilerinin harbin başında ilan ettikleri katliam kararının uydurma olduğu ortaya çıkacaktı, bunun ortaya çıkmasını istemiyorlardı.
Ne yaptılar; kendileri, yapılan ihbarlara dayanarak, İstanbul’da 144 kişiyi Osmanlı Hükümetine tutuklattırdılar, bunları Malta’ya sevk ettiler ve burada bir kalede hapsettiler, 144 kişinin içinde 55’i tehcir suçlusuydu.
Şimdi, bu tehcir suçlularını muhakeme etmek iktiza ediyordu/gerekiyordu, taahhütleri vardı. Delil aramaya başladılar, mahkemeye bir delil vermek lazım ve bu arayış 21 Temmuz’una kadar devam etti. Herhangi bir delil bulamadılar ve 23 Ekim 1921’de tutuklananlar serbest kaldılar.
Şimdi, dikkatinize sunmak istediğim bir husus, bir tanesi kendi ülkelerinde kendilerinin bastırdıkları, diğeri kendi ülkelerinde bastırılmış ve mevcut 3 kitap var, hiçbirisine, delil ararken itibar etmiyorlar. Yalnız, İngiltere’nin bu tutumu da iyi, şu 3 ana kaynak denen kitabın ne olduğunu ortaya koymaya yeter.
Millî mücadele döneminde, Ermeniler, katliamların devam ettiği yolunda iddialarını sürdürdüler. Bu iddialar, doğu cephesinde ve güney cephesinde iki ayrı yoldan çıkıyordu, detaylara girmeye vaktim müsait değil.
Doğu cephesindeki iddiaların tamamen uydurma olduğu, Amerika’dan Türkiye’ye gönderilen Harbord Komisyonunun raporuyla, ama, özellikle İstanbul’daki Amerikan temsilcisi Amiral Bristol’un yolladığı raporlarla sabittir. Bu rapolar ortada tabiatıyla.
Güneydeki iddialar çok daha enteresandır. Onu belirtmek istiyorum, bu iddialara, Maraş’taki çatışmalardan sonra, Fransızların Maraş’ı tahliyesi/boşaltması sırasında ortaya çıktı. Fransızlar 1920 Şubatında Maraş’ı tahliye ettiler.
6 Şubat günü, İstanbul’daki Ermeni Patriği İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a yolladığı bir telgrafta, 2 000 Ermeni’nin Maraş’ta katledildiğini bildiriyordu. Lord Curzon, o tarihte Londra’da toplanmakta olan müttefikler arası komisyonda, bu rakamı 20 000 olarak telaffuz etti. 25 Şubat günü Rauter Ajansı, 70 000 Ermeni’nin katledildiğini açıkladı.
Şimdi, biz, hep hayret ederiz, Türkiye’de ölen Ermenilerin sayısı neden seneden seneye artıyor diye, görüyorsunuz, 6 Şubattan 25 Şubata kadar 2000 rakamı 70.000’e çıktı. Bunun cevabını Türkler değil, o tarihte Fransa’nın hem Başbakanı hem Dışişleri Bakanı olan Mösyö Millerand verdi.
Mösyö Millerand, kendi bölgelerinde, kendi işgal bölgelerinde ve kendi mesuliyetleri altında bulunan bir mahalde/bölgede, böyle bir olayın vuku bulmadığını, bunun uydurma olduğunu, Ermenilerin, Fransız askerleriyle birlikte savaşıp, Fransız askerleri gibi öldüklerini beyan etti. Neticede, Lozan’a gelindi, Lozan Barışı imzalandı.
Biz, bu meseleyi, bitti zannettik. Bitmemiş. Ermeni meselesi, Lozan’da bitmedi, devam etti. Bu, demin bahsettiğim 3 kitaba dayanılarak, değişik tarihlerde, değişik zamanlarda, tekrar edilip ortaya çıkarıldı.
Onların da üzerinde durmayacağı, İkinci Cihan Harbinden sonra ortaya çıkan iki unsurdan daha bahsedeceğim. İkinci Cihan Harbinin sonunda, Hitler’in “Türkiye’de Ermenilerin kökünün kazındığını, bugün kim hatırlar” şeklinde bir beyanda bulunduğu iddiası ortaya çıktı, iddiaya göre, Hitler, bunu, 22 Ağustos 1939 günü komutanlarıyla yaptığı bir toplantıda söylemişmiş.
1984 yılında, Amerika Kongresinde, Ermeni tasarısıyla ilgili yapılan konuşmalar sırasında, bazı senatörler ve temsilciler meclisi üyeleri, daha da ileriye gittiler, Hitler, Yahudilerin topyekûn katledilmeleri talimatını verirken, Endlösung Talimatını verirken, “Türkiye’de katledilmiş Ermenileri bugün kim hatırlıyor” demişti diye konuştular. Yani, nevama, Yahudi emsalinin/benzerinin Türkiye’de Ermeniler üzerinden verilmiş olduğunu söylemek istediler.