Vezirlerden biri, Zünnûn-ı Mısrî’nin huzûruna çıktı:
-“Gece gündüz Sultana hizmet etmekle meşgûlüm. İyiliğini umuyorum, ama kötülüğünden de korkuyorum.”
Diye himmet diledi.
Zünnûn, ağlamaya başladı, dedi ki:
-“Senin sultandan korktuğun kadar ben Allah’dan korksaydım sıddîklerden olurdum.”
Safâ ve cefâ ümîdi olmasaydı, dervişin ayağı göğe ererdi. Vezir, Melîk’den korktuğu kadar Allah’dan korksaydı, “melek” olurdu.
Sırrını Allah takdis buyursun; Geylânî Abdülkadir’i Kâbe avlusunda görmüştüm. Yüzünü çakıl taşlarına koymuş, yalvarıyordu:
-“Allah’ım, affet! Eğer mutlaka cezalandırılacaksam, beni kıyâmette kör olarak dirilt ki iyilerin karşısında utanç duymayayım.”